RIP ÇEKEN AKINTI ile ilgili yaşadığım bir olayı size aktarmak isterim;

Denizcilik ailemizin yaşam biçimidir, rahmetli Mustafa dayımız (Orfoz kaptan ) ile büyüklerim’ in hayat tarzları nitekim bizlere de intikal etmiştir. 1983’ de başlayan yelken ile, 1987’ de SCSPF (ABC) serbest dalış ve cankurtaran, 1992 de Scuba aletli dalş, 1999 ’da Red Cross - Profesyonel cankurtaran. C.p.r. İlk yardım ile Amerikan hava kuvvetleri tesislerinde süpervizörlük, 2000 yılında dalış eğitmenliği…
Edinmiş olduğum profesyonel tecrübelerimi aynı zamanda yaşam tarzı haline getirdiğimi çevremde beni tanıyan arkadaşlarım, dostlarım, akrabalarım bilirler. Koşullar el verdiği sürece yelken, kamp, sualtı, su üstü, outdoor, faaliyetlerinde (Obabaşı) yakıştırmalarıyla kendilerine yeni bir hayat tarzı, yeni bir dünya kazandırma gayretlerim oldu yıllarca.

İçlerinden eski dostum sevgili Tamer FIRAT’ ı uzun yıllar dalış sevdalısı olması için sonunda ikna etmiştim. Ege de sualtı ile tanıştırıp yetiştirdiğim sene 1998 di. Sualtı Dünyası’ na katılan Tamer ile bıçkın ikili de olmuştuk. Ege bölgesinde birlikte yaptığımız pek çok zevkli dalışlardan sonra önce iş için İstanbul’a taşınan Tamer FIRAT ve ardından ben yaşamaya başladığımız bu yeni şehrin denizi Marmara yanı başımızdaydı. Fakat Ege denizi özlemi için en yakın gidebileceğimiz yer kuzey Ege, Saroz körfeziydi. Epey uzaktık. Ege denizini içten içe özler olmuştuk deniz yanı başımızdaydı ancak biz başka sulardaydık. Batı Karadeniz sahilleri ile 2001 de tanıştığımda dedikleri gibi kara bir deniz olduğunu da görmüştüm.



(Sağda : TamerFIRAT ile 1998 yılı )
Lodos esen bölge şartlarının uygun olduğu sonbaharın bulutlu günlerden bir hafta sonuydu. Dalış planlaması ile meteorolojik hava durumunu elverişli olduğunu öğrenip yola çıkmıştık. Nispeten İstanbul’a yakın yine batı Karadeniz sahillerinde Kefken adası civarı kıyıdan girebileceğimiz güzel bir dalış parkuru seçmiştik. Esmeyen dingin hava ile toprak kokusu karışık orman yollarından sonra ulaştığımızda keyfimiz yerine gelmişti. Emniyet için dalış şamandıramız neopren dalış elbiselerimizi, serbest dalış malzemelerimizle ile kuşanarak kumluk sahilden başlayan kayalık bir zeminden girdiğimizde cam gibi görüşü ile enfes bir deniz vardı. Dalışa başladığımız nokta bir tarafımızda kilometrelerce uzunluğunda alabildiğince uzanan kumluk kumsalın neredeyse sonu gözükmezken, diğer tarafımız da haşin açığa doğru geniş, uzunca yayılmış kayalık bir burun. Hem stres atıp, hem de nefesimizi açalım, sporumuzu yapalım diyerek yüzeceğimiz toplam 1 kilometre görselleri güzel bir parkur. Neredeyse yarısını keyifle bitirip tam dönüşe geçmiştik ki… Meteorolojinin beklenmedik hava tespiti dirse ettiğinde kuzey yönünden esen hava, artık ensemizdeydi.

Takribi 3 boforla başlayıp hızla 4 bofor olan hava tatlıca üfürüyordu sahile doğru. Lakin giderek şiddeti artmıştı. Alışkanlığım olduğu üzere bir yandan dalış badimi ( Badi: Denizde en önemli kural, Asla yalnız dalma ! Her dalıcının mutlaka bir dalış arkadaşı olur ve birlerinden göz temasını kaybetmeden dalış bitimine kadar karşılıklı sorumludurlar.) sürekli göz kontrolünde tutuyordum. Çünkü Tamer’in imkân kabiliyeti ve sınırlarını çok iyi bildiğim için güç, kuvvet bitkinliği, kramp ihtimali vardı. Öte yandan sahile mesafemizi kontrol ediyordum, kayalıkların üzerinde bize bakan bir balıkçı kuşun hizasındaydık aramızdaki mesafeyi kestirirken bir yandan sualtı zemininde kum kaya üzeri şekillerden hız, yön kontrolü yapıyordum.

Açıktan sahile doğru küçük kuzucuklar akmaya başlarken bizim daha süratli karaya doğru yüzüyor olmamız gerekiyordu, bir terslik vardı. Tamer’i kontrol ediyorum çünkü hızımız bir hayli düşmüştü yorgunluk tükenme ibareleri veya kramp her an başlayabilirdi neredeyse yerimizde patinaj çeken bir araç gibi durma noktasına gelmiştik. Bu debelenmelerimiz fark etmeden 20 dakikayı çoktan geçmişti. Kıyıya takribi, belki 300 metre civarı kalmıştı. Tatlı dalgacıklar giderek rüzgârın artmasıyla fazlalaşıp sahile vurmaya başlamış ancak biz dalış paletlerimizle olduğumuz yerde debelenip duruyorduk. Tamer’ in paniğe kapılmaması için ona belli etmeden kontrollerimi iki nokta dan kertez alıp kendimi biran hareketsiz bıraktığımda hızlıca açığa doğru itildiğimi fark ettim. Allahtan yanımızda dışarıdan yerimizi belli eden dalış bayraklı bir şişme şamandıramız vardı. Şamandıranın sualtında zemine uzanan portakal renkli ipin ucuna bağlı 1 kiloluk kurşun tesadüf hemen altımda zeminde yarı kumluk, yarı kayalık çatlak bir girintiye taktırıp sabitlediğimde Tamer’ in bana yorgun bir şekilde seslendiğini duydum. Maalesef açığa doğru bir akıntı içinde kalmıştık, kanaldaydık ve bu çeken akıntı, Rib akıntısıydı.

Tamer FIRAT : ‘‘Ömür, palet basıyorum, basıyorum gidemiyorum ne yapacağız yoruldum. ‘‘

Ömür ATİLA : ‘‘Tamer, kendini bırakıp şamandıraya akarak yanıma doğru yüzmeye çalış burada dinlenelim. ‘‘

Kendini akıntıya bırakıp şamandırayı yakalamasını tutunmasını söyledim. Kaslarımız ısınmış, nefesimiz sıklaşmıştı az biraz dinlendirmeliydik. Kayalık burun ile aramızda belki 60 metre vardı hayal gibi dalgadan suhuleti gözüküyordu, karada kaya üzerinde tek ayağı ile duran o balıkçıl kuş sessizce sanki bizi izliyordu. Üzerimizdeki astronot gibi kuşanmış olduğumuz dalış elbiseleri deniz soğuk olduğu için 7mm. kalınlığındaydı ve belimizde nötr yüzerlilik sağlayabilmek için kurşun kemerlerimiz vardı. Her birimiz için 10 kg., dalış paletlerimiz olmasına rağmen kıyıya dönüşümüz pek mümkün gözükmüyordu. Dalgalar kıyıyı dövüyordu fakat şamandıraya tutunduğumuzda çatlak, kıyıya yakın kalmış, çatlaktan gelen ip ise bağlı şamandırayı tutuyor biz de şamandırayla birlikte açığa doğru bakıyorduk. Bereket 1 kiloluk kurşun çatlağın içinde ve sağlamdaydı.

Artık tek yol vardı. Akıntı hızı şiddeti yüzeyin 1 metre altında azalıyordu. Dalıp dipten zemine paralel kayalıklara doğru mümkün olduğunca sualtından yüzerek ilerlemek, yüzeye çıkıp az biraz nefeslenip tekrar dalıp bir müddet sonra yüzüş açımızı çapraz yöne karaya çevirip mümkün olduğu kadar dalıp çıkıp kayalıklara yakın kıyıya ulaşabilmek.

Tamer ile tamam (Okey) işaretimizi verdik birbirimize, sıkı maraton başlamıştı. Tamer’i önümden gitmesi için ikna etmiştim arkasından ben şamandırayı hem toplayıp, hem takip edecektim. Ne olur, ne olmaz daha kötüleşirse daha az çaba ve hız kazanmak için kemerimi feda eder atarım diye düşünüyordum.